30 Mart 2010 Salı

şimdi bana kaybolan haftaları verseler...

karmakarışık duygular içerisinde geçiyor bütün hafta. cumartesi tavan yapıyor bazı hisler elimdeki bazı şeylerin çaresizce elimden kayıp gittiğini hissediyorum zaman geçtikçe.. kadehlerde aranıyor teselli çoğu zaman olduğu gibi aslında ben kendim sebep oluyorum hepsine. ben ve gurur. gurur sandığım biraz ürkeklik esasında. bu kafalarda gezinirken gelip çatıyor maç günü.. hep söylediğim gibi maç günü bunların hepsi yok olur o gün her şey yeşil kırmızı, hayatın diğer anlamı..

yine uçlarda geziniyoruz maç öncesi ya 3 atarız ya 3 yeriz. liderle oynuyoruz yeni hocamızı selamlıyoruz tribünden 10.000 kişi. pazartesi 20:00 de televizyon yayını olan bir maç için iyi bir seyirci. erken giriyoruz maça gerginiz çok. ya tamam ya da devam diyeceğiz ve karşı takım bizi yenerse şampiyonluğu altı hafta kala garantileyecek. müthiş bir destek veriyor tribünler, ilk 5 dakikada baskılı başlıyor karabük. 2 pozisyon veriyoruz bu kısa zaman dilimi içinde. fakat hemen toparlanıp müthiş bir tempo tutturuyoruz. böyle bir maçta karşı takımın karabük olması gerçekten çok büyük şansızlık. bank asya'da ki herhangi başka bir takım olsa en 3 gol atardık ilk yarı.

ikinci yarı için en büyük korkum kimyası bozulmuş takımımızın bu devre aynı tempoyu sürdüremeyecek olması diye düşünüyorum. oyunun belli alanlarında karabük daha iyi oynuyor nitekim fakat herkes bir detayı atlıyor bizim takım çoktan dilleri dışarı çıkıp havlu atması gerekirken yinede canla başla mücadele ediyor. iki takımın da çabası yeterli olmuyor beraberliği bozmaya. erdoğan arıca' da kenarda kendini paralıyor topçular kadar koşuyor kendine ayrılan alan içinde.

şimdi bize kim verecek teknik direktörsüz geçen haftaların hesabını. şimdi bize kim verecek reha kapsal'ı gönderdik ten sonra ümit durmuş'u antrenör diye yutturmaya kalkışmaların hesabını. kimsenin tek bir söz söylemeye hakkı yok bize..

artık önümüzde buca maçı ile beraber 6 maç var. benim dün ilk yarı izlediğim karşıyaka bu oyun temposunu 60 dakikaya çıkarıcak şekilde kendini hazırlayıp motive ederse hem ilk altıya kalır hemde playoff'unda en güçlü adayı olur..

24 Mart 2010 Çarşamba

karşıyaka lı olmak şizofrenliktir.

günlerden pazar müthiş güzel bir hava, normal insanlar bu tip durumlarda balık rakı yapar, mangal yapar,çeşmeye gider ne bileyim foçaya falan gider. fakat bizim için futbol günüdür pazar günü her şey durur o gün, söz sahadaki 11 kişidedir.
dediğim gibi günlerden pazar biz orduya maça gidiyoruz. herkesin içinde yenileceğiz duygusu var. bu tip durumların genelde tersi olur diyorum, belki diyorum, bir umut diyorum fakat nihat umut'u unutuyorum. şöyle bir futbol takımı düşünün başkanı yok, doğru dürüst elle tutulabilen yürekli bir tane yöneticisi yok, antrenörü yok, sadece ve sadece TARAFTARI var. fakat bu taraftar öyle büyük bir taraftar ki şu durumda olan bir takımın peşinden ordu'ya 200 kişi gidiyor. inanıyor, çünkü bir umut diyor..
samsun'a iniyoruz sabah oradan ordu'ya geçiyoruz. ordulular her zaman ki gibi müthiş misafirperverler çok güzel karşılıyorlar bizi. karadeniz tarafında aşağı yukarı herkes çok seviyor bizi. düşmemeye oynuyor ordu ve rakiplerinin galip olduğu bir hafta ölüm kalım maçına çıkıyorlar. bizim açımızdan kaybedildiği takdirde yukarıda saydığım sebeblerle birlikte paraşütsüz bir düşüşün başlayacağı maç.
maç başlıyor ilk onbeş dakika darmadağın ediyoruz ordu'yu 3 tane net gol pozisyonu harcıyoruz cömertce ve duruyor fırtına. 21. dakikada volkanın golüne engel olamıyoruz. çok büyük bir kabus un başlangıcı oluyor bu gol. bu dakikadan maçın sonuna kadar bir kör dövüşü şeklinde geçiyor maç.ve mağlup oluyoruz bank asyada bu sene izlediğim en kötü takıma. kimseye kızamıyorum herkesin haklı olduğu taraflar var. en sonunda kendime kızıyorum. fakat oda nafile. öyle bir tutku ki karşıyaka içimde sönmesi mümkün değil.
taraftar olarak en son hamlemizide dün yaptık. antremana gidip ÇI KA CAK SI NIZ yazılı bir pankartı astık sahaya.bundan sonra yapılabilecek pek birşey kalmadı. devamlı farklı sanrılar içindeyiz. iki yazı önce ilk ikiye yürürken şimdi altıya bile kalamayabiliriz diyoruz. gerçekten katlanılabilmesi zor bir ruh hali karşıyakalı olmak ama seviyorum bu hayatı..

15 Mart 2010 Pazartesi

sözün bittiği yer!!

evet her zaman gibi okyanusları geçip bir karış suda boğulduk. sen git deplasman'da konyaspor'u yen sonra içerde kartalspor' a aciz bir oyunla yenil. geçen hafta'da eleştirmiştim yineliyorum hedefi olan takım, ligin en önemli 9 haftasında altyapı hocasıyla devam etmez edemez.. bana o beden öğretmeni kılıklı adamı kimse hoca diye kabul ettiremez. peki hal böyle olunca bu bedenci futbolculara söz geçirebilirmi geçiremez.. peki futbolculara sözünün birşey ifade etmeyen bir adam yedek kuübesinde ne yapar, takım geriye düşmüşken forvet çıkarıp orta saha oyuncusu alır. 3. oyuncu değişiklik hakkını kullanmaz bile.. işte tam burası sözün bittiği yerdir...

maça o kadar büyük heyecanla uyanıyoruz ki bir saat önce tribündeki yerimizi alıyoruz. fakat hepimiz o kadar gerginiz ki kelimeler yetersiz. çünkü o kadar uzun zamandır Karşıyakalıyız ki bu tip çok seyircinin önündeki maçlarda hep hüsran olduğunu biliyoruz. ve korkuyoruz. korkunun ecele faydası olmuyor maalesef. ilk yarı bireysel zormalarla elde edilen 3 pozisyon dışında ne organize bir atağımız ne de bir etkinliğimiz var. hepimiz biliyoruz acı gerçegi fakat itiraf edemiyoruz. bu takım ilk yarı gol atamazsa ikinci yarı gol atma şansızmız çok az. nitekim kartalspor'un hızlı forveti yakubu aka başbakan bir savunma hatasıyla golü atıyor. 0-1. işte o noktada yanlış oyuncu değişiklikleriyle takım, o bedenci hoca yüzünden katlediliyor. kaybediyoruz 15 bin cefakar taraftarın önünde. yer gök inliyor ersezgin istifa diye fakat gülüyor kendisi 18 yaşındaki genç kız şeref tribünün önünde boğazı patlarcasına ağzına ne gelirse söylüyor ve bu ardamarı çekilmiş başkan hala gülüyor.. yineliyorum burası sözün bittiği yerdir..

madalyonun öbür tarafına bakalım birde, sanki ayarlanmışcasına bütün rakiplerimizde mağluplar. bugün buca'nın da puan kaybetmesini bekliyorum. şu anda yapılacak tek birşey vardır başkan istifa etsin veya etmesin futbol şubesinin insiyatif alıp takımın başına geçmek için haberler gönderen süper lig patentli antrenölerden birinin getirilmesi lazımdır ivedilikle. eğer bu yapılımazsa bırakın ilk iki'den çıkmayı ilk altı bile zora düşebilir. biz bu tip acıları çok gördük taraftar olarak ve yılmadan desteklemeye devam edeceğiz takımımızı haftaya ordu'da yine alacağız tribündeki yerimizi...

5 Mart 2010 Cuma

ilk iki yürüyüşü konya'da başladı

pazartesi 13:00 de 6 + 1 bir şeklinde yola çıkıyoruz izmir'den konya'ya doğru.buradan we believe kardeşimede bize sağladığı nezih seyahat ortamı için teşekkürü borç bilirim.çok neşeli ve bol kahkahalı bir ekibiz. yaklaşık 13 saatlik yolculuğumuzda kahkahasız bir 10 dakika bile geçmiyor diyebilirim.mustafa abi beni doğrularcasına gece saat 5'de çay içmek için durduğumuz bir kamyoncu lokantısında şöyle diyor."bir kilo biftek yeseniz bu kadar yarayamazdı."ilk anda anlamıyorum, sonra hep güldüğümüzü ekleyince anlıyorum. esasında hepimizin hayatlarında ayrı ayrı sıkıntılar, kaygılar, kavgalar, gürültüler ve hayal kırıklıkları olmasına rağmen o maç günü bunların hiçbiri yokmuşcasına bir sohbetin hakim olması neşenin hiç eksik olmaması. olay bu zaten o maç günü olmsuzlukların hepsi yok oluyor. o yüzdende şöyle tezahürat lar olabiliyor. "bu sevda bitmez, bu hasret bitmez isteyene gider hiç farketmez".


yolda ana konumuz her zaman futbol olsa da zaman zaman konunun bayağı dışına çıkabiliyoruz. eskisi gibi bir heyecan yok içimde. bunun başlıca sebepleri yönetim zaafı ile teknik kadro'nun altyapı'dan gelmesi. çünkü eğer sezon içinde teknik direktör gönderip (bence o teknik direktörün zaten hiç karşıyaka'ya gelmemesi lazımdı.) yerine alt yapı hocalarını getirmek sanki ligde 8. sırada olup ta en büyük düşüncenizin önümüzdeki sezonun kadrosuna altyapıdan futbolcu monte edebilirmiyiz olması durumunda yapılabilir bir hamledir alt yapı hocalarıyla devam etmek. fakat bizim hedefimiz her ne kadar yönetim tarafından benimsenmesede ilk 2 den gitmektir. geçen seneki gibi bir playoff'u gerçekten yüreğim kaldıramayabilir. böyle karmaşık bir ruh halinde ulaşıyorum konya'ya saat 19:30 sularında..


pazartesi saat 20:00 santra'yla başlıyor büyük heyecan. iki takımda maça dengeli başlıyor konyadaki kötü gidişata istinaden konyanın baskılı başlamasını bekliyorum fakat sağolsun fuat yaman beni yanıltıyor. ilk devre daha kontrollü ve iyi olan taraf biziz. dakikalar 39'u gösterirken kıvanç soldan sürüklediği topla 3 kişinin arasına giriyor ve kaptırıyor topu ayağından bir salise sürmüyor bok atmamız fakat kıvanç'ın hırsla topu tekrar kapması 2 saniye sürüyor susuyoruz, içeri o presle içeri çevirdiği topa gelişine vuran köksal golü atıyor. 0-1 . santra yapılıyor takımda müthiş bir panik hakim top tutamıyoruz, top yapamıyoruz devre olması için dua ediyoruz ve ilk yarı bu skorla bitiyor.
ikinci yarı için buraya yazabileceğim pek bir şey yok açıkcası hiçbir şey yapamıyoruz futbol adına. uzun zamandır bu kadar aciz kaldığımıızı görmemiştim herhangi bir takım karşısında özellikle 55. dakikadan 70. dakikaya kadar müthiş bir baskı'ya maruz kalıp ölümüne kapanıyoruz. golü buluyor konya fakat ofsayt gerekçesi ile verilmiyor. televizyondan izleyenler iki penaltısının verilmediğini söylüyor konyanın. futbol şansının yanımızda olduğu ender anlardan birini yaşıyoruz konyada. böylesine bir keşmekeşin içinden çıkarıp alıyoruz sezonun en anlamlı ve önemli 3 puanını.


galibiyet müthiş. yolda espriler yapıyoruz ee ne yapacağız şimdi??? galip gelinince deplasmanda ne yapılıyordu şeklinde. dönüş yolunun bir çile'ye dönmesini önlüyor galibiyet. geldiğimiz gibi şen dönüyoruz mevlana'nın şehrinden. saat sabah 06:30 sularında eve girerken yaptığımızın delilik olduğunu itiraf ediyoruz kendimize her zamanki gibi herşey bittikten sonra, fakat herkesin kafasında ordu programı yaptığınıda adım gibi biliyorum. dediğimiz gibi "bu sevda bitmez, bu hasret bitmez". yollar hiç bitmez...