22 Nisan 2009 Çarşamba

bizimkisi bir aşk hikayesi

bende bir keyifsizlik hakim bu aralar zor bir dönemden geçiyorum.bununla ilintili geceler uzuyor biraz bu aralar.çok keyifli bir gece daha bitiyor fixx'de sağolsun herkes,unutuluyor sıkıntılar zaman duruyor sanki taa ki ertesi sabaha kadar.devam etmek istiyorum geceye tek adres sahil ve bira maalesef alternatifsizlik izmirin en yoğun hissedilen sıkıntılarından biri zaten.sohbet ediyoruz aşkitomla ana konu hala manisadan yediğimiz son dakika golü.hazmedemiyoruz bir türlü ve ordu maçına kadar da böyle devam edecek sanırım.laf lafı açıyor sohbet koyulaşıyor ve şöyle bir cümle sarsıyor beni"ben aşık oldum" refleks olarak kime diyorum sanki aşk sadece iki insan arasında paylaşılabilecek bir duyguymuş gibi.karşıyaka'ya diyor ve devam ediyor."benim içimdeki bir boşluğu yoğun bir şekilde doldurdu.taraftarından futbolcusuna beni öyle bir içine aldı ki karşılıklı bir aşk yaşıyoruz.fakat biraz da buruğum 40 yıldır desteklediğim kulübüme ihanet ediyor hissediyorum kendimi.karşıyaka berabere kaldığında çok daha fazla üzülüyorum."

öncelikle seviniyorum duyduklarıma deli değilmişim ben diyorum 40 yıl sonra birine böyle yapabiliyorsa karşıyaka bizim doğuştan beri bu tutkunun etrafında sürüklenmemiz çok normal diyorum içimden.o an kafama düşüyor düşünce ben aslında yalnız falan değilim koskoca bir camia ile iç içeyim.hayatımda bir çok boşluğun zaten karşıyaka tarafından doldurulmuş olduğunu farkediyorum.hayatımda birçok hayalimin içinde,kenarda veya köşesinde karşıyaka'yı barındırdığını farkediyorum.şimdi önümüz ordu maçı.cumartesi günü düşüyoruz yine yollara.randevumuz var pazar günü 15:30 da ordu 19 eylül stadında.


21 Nisan 2009 Salı

manisa'nın ardından

pazar akşamüstü başladım ben maçı yaşamaya osmanbey parkında toplantı ardından dernekte ince ince içildi. devre arasında yapılabilecek 2-3 takviye'nin bize süperlig'i getireceğine inanmış taraftarlar o kumarın oynanması gerektiğini düşünüyorlar. neden takviye yapılamadığı üzerine derin analizler bir çok rakıdan sonra epey bir telefon trafiği yaşanıyor başka bir kampla aşkitom sağolsun. artık ok yaydan çıkıyor otobüslerin hangi güzergahtan getirileceği üzerine sesli düşünüyoruz. o an farkına varıyorum sanki bir bursa sanki bir eskişehir gelecekmiş gibi bir karşılama düşünülüyor. içim burkuluyor karşımızdaki tribün serçe parmağının tırnağı olamaz yukardaki tribünlerin. bir yanımda o kadar nefret dolu ki suç cezasız kalmaz diyorum ceza kesilmeli böyle ikilimler içinde pazartesi sabahı oluyor. maç saati bir türlü gelmiyor atıyoruz kendimizi işten dışarı sakinleşmek lazım. 19:00 sularında tribüne geçiyoruz . stada geldiğimiz güzergahtaki cam kırıkları herşeyi anlatıyor hoş gelmişler diyoruz biz de sizi bekliyorduk. ve maç başladı...

manisa buraya beraberliğe gelmiş öyle çok tempolu bir oyundan ziyade top yapıyorlar.bizde bu durumdan istifade yükleniyoruz.ara ara küfürleşmeler oluyor tribünlerde ama daha çok takımımızı destekliyoruz.tribün olarak gerçekten inanmış bir 10,000 kişi yürekten destekliyor takımını istanbuldan kardeş semtimizden telefonlar geliyor yıkıyorsunuz tribünü diye devam desteğe.ilk yarı bir kaç pozisyon ve iyi bir mücadele var bizim açımızdan sahada.ikinci yarı başlıyor yine istekli ve etkili taraf biziz kazanacağımızı hissediyor herkes. ilk değişiklik bizden zafer giriyor rıdvan çıkıyor.zafer'in girişiyle çok iyi bir ivme kazanıyor takım hücüm hattında.altay maçından beri sakat olmasa en az fazladan 8-10 puanımız vardı diye düşünüyorum içimden. ve 72. dakikada gol geliyor. taha o kadar güzel bir ara pas veriyor ki ben de o sıra üçgene basıyorum elimde sanki joypad varmışcasına.ferhat o kadar güzel dokunuyorki defans ve kaleci ufuğun üstünden ağlara gidiyor.yıkıyoruz stadı hepimizin gözleri doluyor kardeşimiz için alacağız bu maçı.. stad gerçekten yıkılıyor inanılmaz bir tezahurat var tribünlerde.manisa bir anda hareketlenmeye başlıyor.bizde yine bir panik başlıyor. taraftar oley çekerken ben erken bu işler için diyorum onaylıyor avni. dakika 85 zafer,ferhat ve cihan korner direğinin orada zaman çalma girişimindeler topu alamadıkça daha çok gerilen manisalılar faul yapıyorlar sert bir şekilde ardından itiş kakış derken saha karışıyor yöneticiler yedek kulübeleri birbirine giriyor uyuyan takımı uyandırıp hırslandırıyoruz bunlara hiç gerek yok diyorum sakinleşebildiğimde.hakem 2 kırmızı kart çıkarıyor direk. 5 dakika uzatma heyecandan titriyorum bitmiyor bir türlü maç.ve sezer çıkıyor sahneye 35 metre boş top sürüp sert vuruşla topu filelere gönderiyor.şöyle bir görüntü kazınıyor beynime 10 futbolcumuzun 10 u da yerde yığılmış kalmış ve kulübesi yöneticisi sevinçten birbirine girmiş bir manisa.bu golün aynısını olcan geçen sene antalyada atmıştı o sevincin nasıl bir sevinç olduğunu çok iyi biliyorum oradaydım.şimdi karşı taraftayım karanlık yüzünü tecrübe ediyorum canım acıyor gerçekten kendi kendimize bu hale getirdik bu maçı çünkü.1-1 bitiyor maç.

iki haftadır son dakikada kaybediyoruz ilk altı şansının artık iyice elimizden kayıp gitmekte olduğu fikirindeyim.kelimeler yetersiz şu anda hissettiklerimi tarif etmekte.bu sezon gerçekten çok emek verdik bu işe,uğruna can verdik eğer en azından playoff'a kalamazsak çok yazık olacak.maç sonunda özgür abilerine yapılan saygısızlık için özkanlar'a yayan olarak polis'den cop yiyeceğini yada alınacağını bile bile gidenleri gördükçe duygulandım.

14 Nisan 2009 Salı

ergenekon

leman'ın bu kapığı zaten herşeyi anlatıyor.sadece çağdaş yaşamı destekleme derneği aracılığıyla aşağıda belirtilen projeleri yürüten prof. dr. türkan saylan'ın ergenekon ile bağlantılı olduğunun düşünülmesi bile fantastik beyinlerin ileri sürebileceği türden bir iddiadır.

Kız Çocuklarının Eğitimine Burs Desteği
(Bu kapsamda 36.000 Kız Öğrenciye Burs Desteği Verilmiştir)

-          Anadolu’da Bir Kızım Var, Öğretmen Olacak

-          Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş Kızları (Kardelenler)

-          Baba Beni Okula Gönder

-          Meslek Liselerinde Elektronik Eğitimi Alan Gençlere Destek

-          Bilgi Toplumu Kızları

-          Her Kızımız Bir Yıldız

-          Geleceği Taşıyan Kızlar

-          Geleceğin Sigortası Kızlarımız

-          Geleceğin Aydınlık Kızları

 

Üniversite, Yüksel Okul Öğrencilerine Burs Desteği
(Bu Kapsamda 22.000 Üniversite Öğrencisine Burs Desteği Verilmiştir) 

-          Bir Işık da Siz Yakın

-          Gençlere Destek

-          Geleceğin Doktorları

-          Geleceğin Sanatçıları

-          Geleceğin Yöneticileri

 

Okul, Yurt, Toplum Merkezi Yaptırma ve İyileştirme

-          YİBO’ları İyileştirme

-          Ana Sınıfları ve Oyun Parkları

-          Okul Yaptırma

-          Yurt Yaptırma

-          Toplum Merkezi Oluşturma

 

Eğitsel, Kültürel ve Sosyal Gelişime Destek

-          Yetişkinlere Okuma Yazma Eğitimi “Ulusal Eğitime Destek”

-          İl, İlçe ve Okullara Kitaplık ”Bin Çiçek Açsın, Bin Fikir Yeşersin”

-          Meslek Edindirme ve Eğitime Destek

-          İnsan Hakları Eğitimi

-          Panel, Çalıştay, Konferans Düzenlemek

-          Kitap Yazımı ve Yayımı

-          Gençlere Eğitim (Deniz Yıldızı)

-          Gençlik Kurultay ve Çalıştayları

-          Çocuk Kulüpleri

-          Yaz-Kış Okulları

-          “Orada Bir Okul Var Uzakta” Okullara Malzeme Temini 

-          “Bilgili Ol, Bağımlı Olma”

 

Sanata Destek

-          Anadolu Okullarını Müzik Aletleri ile Donatma

-          Tiyatro ve Müzik Grupları Oluşturma, Konserler Düzenleme

-          Okul-Müze Eğitim Günleri

-          Resim ve Fotoğraf Sergileri



yukarıdaki projeleri sadece çağdaş yaşamı destekleme derneği yürütmektedir.prof. dr. türkan saylan'ın devam etmekte olan diger görevleride şöyledir; türkçağ ve kankev vakfı başkanlığı ile cüzzamla savaş derneği ve vakfı başkanlığıdır. 

adios ?!?










inanınki nereden başlayacağımı bilemiyorum bu yeni çıkan kartla ilgili yanlışlıklara.şimdi şöyle başlayalım bu kartın en temel avantajı nedir devamlı seyahat etmek zorunda olan insanlara bir takım indirimler, kolaylıklar,vs sağlaması.kimdir bu insanlar belli bir eğitim seviyesinin üstünde işleri veya başka bir takım nedenlerle normal insanlardan daha çok seyahat eden insanlar.şimdi siz bu insanlara yönelik bir ürünün lansmanını böyle "bedava uçuyos,geziyos,yiyos,içiyos adios bedava yatıyos kalkıyos para vermiyos"yapamazsınız.hedef kitlesi belli bir seviyenin üstündeki insanlar olan bu ürün ne adıyla ne reklamıyla ne de sloganlarıyla maalesef bu kitleye hitap etmiyor. hatta komik oluyor.bakın türkçe katledilmiş hedef kitle sanki bedavacıymış gibi lanse edilmiş falan buralara hiç girmiyorum bile.rakiplerini bir izlesene.rakiplerin lounge lar açmışlar havaalanlarında concierge,shutle gibi hizmetler veriyorlar.rakipler bu hedef kitlesinin hayatını kolaylaştıracak işlerin peşindeler.rakip bir bankanın sanki ayarlanmışçasına aynı zamanda dönen bir başka reklamı neredeyse insanı ağlatacak güzellikte.bu reklamı hazırlayan ajans bu reklamı izleyip bu olmuş diyen banka yöneticileri sanki elele verip bu bankanın marka değerini yok etmeye çalışmışlar.sonuç olarak ne ürün olarak ne lansman olarak olmamış bu proje.

13 Nisan 2009 Pazartesi

derbi üzerine







derbi maçları yönetmek zordur eyvallah kabul edebiliriz bu yuvarlak cümleyi fakat bence derbilerin hakemi unvanını almış, rüştünü ispatlamış fırat aydınus o milyon dolarlık kramponlar karşısında ezildi iki büklüm oldu maça ağırlığını otoritesini koyamadı. pek fazla yanlış kararı olmamasına rağmen maalesef maçın sonunda ki o rezilliğin baş mimarıdır. çok önceden çıkarabileceği kartlar maçın bu şekle girmesi önlenebilirdi.iki tarafada yaranıp tepki çekmemek adına gösterdiği tolerans son zamanların en çirkin görüntülerini izletti bizlere ekranlar başından. 






                                                                                                                                                                                                                                                                                     
galatasaraylı sabri'de dünkü rezaletin baş aktörlerinden biriydi. nasıl bir futbolcu her arsızca attığı tekmeden sonra çalınan faullere birde tepkili bir şekilde itiraz eder mana veremiyorum ben.evlat olsan başın okşanmaz derece bir fiziki durumun varken birde her pozisyonda ellerin havada hakeme itiraz eden halini kombo yapınca inanki ortaya çok çirkin ve antipatik bir görüntü çıkıyor. biraz daha sakin olup sadece futbol oynarsa sabri kariyeri için daha olumlu olur.



lugano içinde söylenecek kelimeleri seçmekte zorlanıyorum.fakat öncelikle federasyon'da verilecek ceza yönünden radikal bir karar bekliyorum.çünkü bu artık futbolun üstüne çıkmış bir durum sahada topsuz alanda herkesin gözleri önünde rakip takım oyuncusuna ne olursa olsun kafa atamazsın böyle birşey yok.

sonuç olarak yukarıdaki üç baş aktör oyunun bu noktalara gelmesine sebeb olmuştur. 65. dakikadan sonra fiziki,mental ve futbol yönünden bitmiş iki takımın sahada birbirlerine üstünlük kuramayacaklarını anlayıp çirkenleşmesiydi biraz da izlediklerimiz. hakem'de bunların tuzu biberi oldu.yazık türk futbolu adına kara bir gündü 12 nisan 2009. 

bir istanbul hikayesi

  istanbul istanbul olalı böyle bir hafta sonu görmemiştir. cumartesi 13:20 sularında ayak bastık istanbul a. hayatımızın şu andaki en büyük hikayesi bank asya 1. lig olduğu için altay kasımpaşa maçıyla başladı istanbul seyahatimiz. ilk yarıda kasımpaşa yükleniyor sağlı sollu ataklar direkler derken ilk yarı bitiyor. altay kazanır diyoruz ikinci yarı kasımpaşa yine etkili fakat golü altay buluyor ve kazanan taraf oluyor. maçın bitişiyle atıyoruz kendimizi bebeğe muhteşem bir hava hayat ve trafik felç. "yaşanmaz kardeşim bu istanbul'da sadece 3 veya 4 günlük tatile geleceksin" klasikleşmiş izmirli mottosu dilimize pelesenk oluyor. sonrasında asmalıda rakı dostlar ve hamza üçlemesiyle epey içki tüketiyoruz keyifler zirvede sohbetin tadından yenmiyor. ara ara gülme krizlerine kapılıyoruz etrafımızda fazla insan kalmıyor allah allah diyoruz. kalkıyoruz bir iki kapı yapıyoruz asmalıda aradan birçok ve gereksiz shot kadar zaman sonra içses artık eve gitmek lazım uyarılarında bulunuyor deplasmanda olduğumuz için dinliyoruz içsesimizi ve eve doğru yol alıyoruz. evde hayata dair o kadar derinlere iniyoruz ki kimi sunumlar ve kimi şemalar (bkz: The hot/crazy scale) kadar zaman sonra uyuyoruz.ve maç gün yine bir deplasman, yine her zaman olduğu tribünde yerimizi almışız armamızın peşindeyiz. maça girmeden önce klasikleşmiş deplasman repliğini soruyor herkes birbirine:
"_otobüsler neredeymiş?
_karadan gelmişler karagümrüklülerin yanındalarmış   
_kaç otobüs çıkmışlar ? 
_7 ama birisi bozulmuş yolda"
bir günde yola çıkan kadar otobüs ulaşabilse gittiğimiz yere çok şaşıracağız zaten.
maç öncesi o kadar eminim ki galibiyetten çift forvet çıktığımız takdirde çok rahat bir galibiyet alacağımızı belirtiyorum nitekim çift forvet başlıyoruz. morallerimiz çok yüksek güngören çok etkisiz, biz iyi başlıyoruz ve golüde buluyoruz. ferhat eserin ağzına bir uzay ortası yapıyor eser 3 kişinin içinden dokunuyor kafayla öne geçiyoruz. devre arasında rize - adana maçının berabere bittiği haberiyle keyfimiz artıyor yenersek ilk altı için önemli bir avantaj yakalayacağız. ikinci yarıdada iyi olan taraf biziz cılız ataklar geliyor güngören'den ve epey uzaktan bir serbest vuruş kazanıyorlar. 4 kişilik baraj istiyor kerem ve önüne geçen futbolcuyu ittirerek uzaklaştırmasını istiyor kıvanç'tan. mesafe o kadar uzak ki tribünde makara yapıyoruz hamza'yla hayatında kaç golün var oradan şeklinde hamza vuruyor ve gol. susuyoruz. en azından şimdi bir tane  var 1-1. dakika 60 yine geriliyoruz. güngören tribünleri ayağa kalkıyor golle birlikte düşmemeye oynuyorlar her puan altın değerinde onlar için. ben hala çok eminim rahat olun atacağız bir tane diyorum. dakikalar 75 i gösterirken maçın en iyilerinden eser o kadar hızlı, kıvrak ve güzel dönüyor ki düşürmek zorunda kalıyorlar eser'i penaltı. cihan yılmaz vuruyor 2-1. bitti bu iş diyorum ben söyledim size rahat olun. reha hoca ışık hızıyla çıkarıyor yunus'u rıdvan oyunda yerine gülüşüyoruz. kimi arkadaşlarımız ve hatta yunus bile fark edemiyor çıkarıldığını o kadar hızlı reha hoca. güngören çırpınıyor bir puan için dakika 90 korner'den dönen top o kadar güzel önüne düşüyor ki turgut'un sakat top diyen arkadaşımın cümlesi bitmeden takıyor 90'a 2-2. kerem topu dahi göremiyor hava alanında'da itiraf ediyor zaten pozisyon dahi alamadığını topu göremediği için. ve maç bitiyor çok şanssızız bu aralar her biten 90 dakika maalesef ilk altı şansımızı zora sokuyor. maç üstüne söylenecek pek bir şey yok hamleler diziliş her şey doğru. ilk yarıda epey yanımızda olan futbol şansını arıyor gözlerimiz ama maalesef bu devre pek bize uğramıyor. eve dönüyoruz morallerimiz bozuk evdeki arkadaşlarımızın enerjisiyle çabuk geliyoruz kendimize pizza ve derbi ikilisini tercih ediyoruz. pizzaları iki kişi taşıyabiliyor yukarıya acıkmışız biraz. rezil bir derbi izliyoruz ne şiş yansın ne kebap zihniyetinde bir hakemin maçın sonunda çirkinliklere sebep olduğunu düşünüyoruz. uçakta çok keyifli bol kahkahalı bir sohbet eşliğinde iniyoruz izmir'e. emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim herkese iyi haftalar..

8 Nisan 2009 Çarşamba

yatak odasındaki kamera

“Yaprak Dökümü”nde adı sürekli olaylarla anılan kötü adamı Oğuz’u canlandıran Tolga Karel, menajeri Mustafa Yener’in 6 bin 750 TL’sini çaldığı iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulundu. Sevgilisi Öykü Çelik'le komşusuna ziyarete gittiği sırada menajerinin evinde bulunduğunu belirten Karel,şöyle dedi:"Eve geldiğimizde Yener evde değildi.Yatak odasındaki kasadaki paranın yerinde olmadığını fark ettim.Yatak odasında kamera olduğu için hemen görüntülere baktım. Yener'in kasayı açıp parayı aldığını gördüm ve hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundum." 

Şimdi burada asıl benim ilgimi çeken konu niye kimse yatak odasındaki kamerayı merak etmemiş. yoksa herkesin yatak odasında kamera varda benimkinde mi yok sadece ilginç.




ilk ikinin ardından

büyük bir hüzün hakim hala içime. iyi oynadığımız maçlarda kaybettmeyi pek hazmedemiyorum. fakat bu maça gelene kadar yazılıp çizilip üstünde tartışılması gereken o kadar çok konu varki. diyarbakır maçına gelirsek klasikleşmiş olan deplasman dizilişiyle çıkmıştı takım sahaya o an farkettim zaten ilk ikinin kaçmış olduğunu. 4-5-1 bu diziliş malesef size puan cetvelinde sizden daha rahat ve üstteki takımı yenebilmenize olanak sağlamaz aksine karşı takımın ekmeğine yağ sürer. şimdi burada durup biraz hoca ve yunus üstüne fikir yürütelim. gerçek : teknik  direktör ile futbolcu ilişkisi bir iş ilişkisi olsa futbolcudan beklenti nedir ? futbolcu takıma maksimum katkısını sağlayacak teknik direktörde bu katkıyı alabilmesi gereken ortamı sağlıyacak. benim tanımım bu yönde. devam edelim ilk yarıya bakalım yavan pozisyonsuz sarı kartın dahi çıkmadağı düşük tempolu bir maç. pozisyon açısından en önemli pozisyonumuz 10. saniyede ferhatın bir hatalı geri pasın arasına girmesiyle fakat golle sonuçlandıramamasıyla gerçekleşti. daha baskılı ve istekli taraf bizdik ilk yarıda. ikinci yarı diyarbakırın bizim bireysel hatamızdan kaynaklanan golünden sonra risk alıyoruz ve ikinci golü görüyoruz kalemizde. bu arada yunus giriyor takım dinamikleşiyor en az 3-4 net pozisyon kaçırıyoruz falan derken maç bitiyor. baktığımız zaman diyarbakırın işine yarıyor 4-5-1 taktiği. 2 pozisyon 2 gol forvet faktörü malesef. şimdi artık ilk iki baskısı kalktığına göre takımın üstünden bu hafta güngören maçında çift forvetli bir karşıyakanın patlama yapacağını düşünüyorum. özelliklede rize adana karşılaşması varken bu hafta. istanbulda olacağız takımımızı hocamızı desteklemeyi sürdüreceğiz fakat gördüğümüz yanlışlarıda dile getireceğiz. maçta görüşmek üzere...

köşedeki kadın

bugün kadın bir köşe yazarını okurken bir sürü düşünceler düştü aklıma ve paylaşmak istedim. o kadar akıcı güzel bir dille yazılmıştı ki yazı sizi sürüklüyordu. uzun zamandır yazılarını ciddi takip etmekte olduğum bu yazar her konuda o kadar bilgili ve akılcı çözümler üretiyorduki kendisine hayran olmamak elde değil. bu dayanak noktasından yola çıkarak bu kadınlardan neden sosyal hayatta hiç yok sorusunu sordum kendi kendime. belkide varlar fakat ben hiç denk gelemiyorum bu ayrı bir tartışma konusu tabiki. fakat böyle bir kadının  erkeğin hayatında yaratacağı farkı düşündüm. aşağı yukarı her erkeğin farkında olsun veya olmasın en önemli sorunu onu anlayabilen bir kadın olmamasıdır hayatında. kadın erkek arasında varolan birçok  ihtilafın her zaman daha çok diyalog ve karşılıklı birbirini anlayabilmekten geçtiğine inanlardan olmuşumdur. fakat pop kültürün çok hızlı tüketim olduğu günümüz dünyasında malesef ilişkiler bu diyalog ve biribirini anlayabilme evresine gelemeden tükenmiş oluyor. birbirimizi tüketiyoruz hayattı tüketiyoruz. bugün tekrar bırakın beni anlayabilmeyi gerçekten bende fark yaratabilecek bu kadının var olduğu fikri bile çok hoşuma gitti benim için sadece bir köşede olsa bile..