karsiyaka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karsiyaka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mart 2010 Salı

şimdi bana kaybolan haftaları verseler...

karmakarışık duygular içerisinde geçiyor bütün hafta. cumartesi tavan yapıyor bazı hisler elimdeki bazı şeylerin çaresizce elimden kayıp gittiğini hissediyorum zaman geçtikçe.. kadehlerde aranıyor teselli çoğu zaman olduğu gibi aslında ben kendim sebep oluyorum hepsine. ben ve gurur. gurur sandığım biraz ürkeklik esasında. bu kafalarda gezinirken gelip çatıyor maç günü.. hep söylediğim gibi maç günü bunların hepsi yok olur o gün her şey yeşil kırmızı, hayatın diğer anlamı..

yine uçlarda geziniyoruz maç öncesi ya 3 atarız ya 3 yeriz. liderle oynuyoruz yeni hocamızı selamlıyoruz tribünden 10.000 kişi. pazartesi 20:00 de televizyon yayını olan bir maç için iyi bir seyirci. erken giriyoruz maça gerginiz çok. ya tamam ya da devam diyeceğiz ve karşı takım bizi yenerse şampiyonluğu altı hafta kala garantileyecek. müthiş bir destek veriyor tribünler, ilk 5 dakikada baskılı başlıyor karabük. 2 pozisyon veriyoruz bu kısa zaman dilimi içinde. fakat hemen toparlanıp müthiş bir tempo tutturuyoruz. böyle bir maçta karşı takımın karabük olması gerçekten çok büyük şansızlık. bank asya'da ki herhangi başka bir takım olsa en 3 gol atardık ilk yarı.

ikinci yarı için en büyük korkum kimyası bozulmuş takımımızın bu devre aynı tempoyu sürdüremeyecek olması diye düşünüyorum. oyunun belli alanlarında karabük daha iyi oynuyor nitekim fakat herkes bir detayı atlıyor bizim takım çoktan dilleri dışarı çıkıp havlu atması gerekirken yinede canla başla mücadele ediyor. iki takımın da çabası yeterli olmuyor beraberliği bozmaya. erdoğan arıca' da kenarda kendini paralıyor topçular kadar koşuyor kendine ayrılan alan içinde.

şimdi bize kim verecek teknik direktörsüz geçen haftaların hesabını. şimdi bize kim verecek reha kapsal'ı gönderdik ten sonra ümit durmuş'u antrenör diye yutturmaya kalkışmaların hesabını. kimsenin tek bir söz söylemeye hakkı yok bize..

artık önümüzde buca maçı ile beraber 6 maç var. benim dün ilk yarı izlediğim karşıyaka bu oyun temposunu 60 dakikaya çıkarıcak şekilde kendini hazırlayıp motive ederse hem ilk altıya kalır hemde playoff'unda en güçlü adayı olur..

24 Mart 2010 Çarşamba

karşıyaka lı olmak şizofrenliktir.

günlerden pazar müthiş güzel bir hava, normal insanlar bu tip durumlarda balık rakı yapar, mangal yapar,çeşmeye gider ne bileyim foçaya falan gider. fakat bizim için futbol günüdür pazar günü her şey durur o gün, söz sahadaki 11 kişidedir.
dediğim gibi günlerden pazar biz orduya maça gidiyoruz. herkesin içinde yenileceğiz duygusu var. bu tip durumların genelde tersi olur diyorum, belki diyorum, bir umut diyorum fakat nihat umut'u unutuyorum. şöyle bir futbol takımı düşünün başkanı yok, doğru dürüst elle tutulabilen yürekli bir tane yöneticisi yok, antrenörü yok, sadece ve sadece TARAFTARI var. fakat bu taraftar öyle büyük bir taraftar ki şu durumda olan bir takımın peşinden ordu'ya 200 kişi gidiyor. inanıyor, çünkü bir umut diyor..
samsun'a iniyoruz sabah oradan ordu'ya geçiyoruz. ordulular her zaman ki gibi müthiş misafirperverler çok güzel karşılıyorlar bizi. karadeniz tarafında aşağı yukarı herkes çok seviyor bizi. düşmemeye oynuyor ordu ve rakiplerinin galip olduğu bir hafta ölüm kalım maçına çıkıyorlar. bizim açımızdan kaybedildiği takdirde yukarıda saydığım sebeblerle birlikte paraşütsüz bir düşüşün başlayacağı maç.
maç başlıyor ilk onbeş dakika darmadağın ediyoruz ordu'yu 3 tane net gol pozisyonu harcıyoruz cömertce ve duruyor fırtına. 21. dakikada volkanın golüne engel olamıyoruz. çok büyük bir kabus un başlangıcı oluyor bu gol. bu dakikadan maçın sonuna kadar bir kör dövüşü şeklinde geçiyor maç.ve mağlup oluyoruz bank asyada bu sene izlediğim en kötü takıma. kimseye kızamıyorum herkesin haklı olduğu taraflar var. en sonunda kendime kızıyorum. fakat oda nafile. öyle bir tutku ki karşıyaka içimde sönmesi mümkün değil.
taraftar olarak en son hamlemizide dün yaptık. antremana gidip ÇI KA CAK SI NIZ yazılı bir pankartı astık sahaya.bundan sonra yapılabilecek pek birşey kalmadı. devamlı farklı sanrılar içindeyiz. iki yazı önce ilk ikiye yürürken şimdi altıya bile kalamayabiliriz diyoruz. gerçekten katlanılabilmesi zor bir ruh hali karşıyakalı olmak ama seviyorum bu hayatı..

15 Mart 2010 Pazartesi

sözün bittiği yer!!

evet her zaman gibi okyanusları geçip bir karış suda boğulduk. sen git deplasman'da konyaspor'u yen sonra içerde kartalspor' a aciz bir oyunla yenil. geçen hafta'da eleştirmiştim yineliyorum hedefi olan takım, ligin en önemli 9 haftasında altyapı hocasıyla devam etmez edemez.. bana o beden öğretmeni kılıklı adamı kimse hoca diye kabul ettiremez. peki hal böyle olunca bu bedenci futbolculara söz geçirebilirmi geçiremez.. peki futbolculara sözünün birşey ifade etmeyen bir adam yedek kuübesinde ne yapar, takım geriye düşmüşken forvet çıkarıp orta saha oyuncusu alır. 3. oyuncu değişiklik hakkını kullanmaz bile.. işte tam burası sözün bittiği yerdir...

maça o kadar büyük heyecanla uyanıyoruz ki bir saat önce tribündeki yerimizi alıyoruz. fakat hepimiz o kadar gerginiz ki kelimeler yetersiz. çünkü o kadar uzun zamandır Karşıyakalıyız ki bu tip çok seyircinin önündeki maçlarda hep hüsran olduğunu biliyoruz. ve korkuyoruz. korkunun ecele faydası olmuyor maalesef. ilk yarı bireysel zormalarla elde edilen 3 pozisyon dışında ne organize bir atağımız ne de bir etkinliğimiz var. hepimiz biliyoruz acı gerçegi fakat itiraf edemiyoruz. bu takım ilk yarı gol atamazsa ikinci yarı gol atma şansızmız çok az. nitekim kartalspor'un hızlı forveti yakubu aka başbakan bir savunma hatasıyla golü atıyor. 0-1. işte o noktada yanlış oyuncu değişiklikleriyle takım, o bedenci hoca yüzünden katlediliyor. kaybediyoruz 15 bin cefakar taraftarın önünde. yer gök inliyor ersezgin istifa diye fakat gülüyor kendisi 18 yaşındaki genç kız şeref tribünün önünde boğazı patlarcasına ağzına ne gelirse söylüyor ve bu ardamarı çekilmiş başkan hala gülüyor.. yineliyorum burası sözün bittiği yerdir..

madalyonun öbür tarafına bakalım birde, sanki ayarlanmışcasına bütün rakiplerimizde mağluplar. bugün buca'nın da puan kaybetmesini bekliyorum. şu anda yapılacak tek birşey vardır başkan istifa etsin veya etmesin futbol şubesinin insiyatif alıp takımın başına geçmek için haberler gönderen süper lig patentli antrenölerden birinin getirilmesi lazımdır ivedilikle. eğer bu yapılımazsa bırakın ilk iki'den çıkmayı ilk altı bile zora düşebilir. biz bu tip acıları çok gördük taraftar olarak ve yılmadan desteklemeye devam edeceğiz takımımızı haftaya ordu'da yine alacağız tribündeki yerimizi...

5 Mart 2010 Cuma

ilk iki yürüyüşü konya'da başladı

pazartesi 13:00 de 6 + 1 bir şeklinde yola çıkıyoruz izmir'den konya'ya doğru.buradan we believe kardeşimede bize sağladığı nezih seyahat ortamı için teşekkürü borç bilirim.çok neşeli ve bol kahkahalı bir ekibiz. yaklaşık 13 saatlik yolculuğumuzda kahkahasız bir 10 dakika bile geçmiyor diyebilirim.mustafa abi beni doğrularcasına gece saat 5'de çay içmek için durduğumuz bir kamyoncu lokantısında şöyle diyor."bir kilo biftek yeseniz bu kadar yarayamazdı."ilk anda anlamıyorum, sonra hep güldüğümüzü ekleyince anlıyorum. esasında hepimizin hayatlarında ayrı ayrı sıkıntılar, kaygılar, kavgalar, gürültüler ve hayal kırıklıkları olmasına rağmen o maç günü bunların hiçbiri yokmuşcasına bir sohbetin hakim olması neşenin hiç eksik olmaması. olay bu zaten o maç günü olmsuzlukların hepsi yok oluyor. o yüzdende şöyle tezahürat lar olabiliyor. "bu sevda bitmez, bu hasret bitmez isteyene gider hiç farketmez".


yolda ana konumuz her zaman futbol olsa da zaman zaman konunun bayağı dışına çıkabiliyoruz. eskisi gibi bir heyecan yok içimde. bunun başlıca sebepleri yönetim zaafı ile teknik kadro'nun altyapı'dan gelmesi. çünkü eğer sezon içinde teknik direktör gönderip (bence o teknik direktörün zaten hiç karşıyaka'ya gelmemesi lazımdı.) yerine alt yapı hocalarını getirmek sanki ligde 8. sırada olup ta en büyük düşüncenizin önümüzdeki sezonun kadrosuna altyapıdan futbolcu monte edebilirmiyiz olması durumunda yapılabilir bir hamledir alt yapı hocalarıyla devam etmek. fakat bizim hedefimiz her ne kadar yönetim tarafından benimsenmesede ilk 2 den gitmektir. geçen seneki gibi bir playoff'u gerçekten yüreğim kaldıramayabilir. böyle karmaşık bir ruh halinde ulaşıyorum konya'ya saat 19:30 sularında..


pazartesi saat 20:00 santra'yla başlıyor büyük heyecan. iki takımda maça dengeli başlıyor konyadaki kötü gidişata istinaden konyanın baskılı başlamasını bekliyorum fakat sağolsun fuat yaman beni yanıltıyor. ilk devre daha kontrollü ve iyi olan taraf biziz. dakikalar 39'u gösterirken kıvanç soldan sürüklediği topla 3 kişinin arasına giriyor ve kaptırıyor topu ayağından bir salise sürmüyor bok atmamız fakat kıvanç'ın hırsla topu tekrar kapması 2 saniye sürüyor susuyoruz, içeri o presle içeri çevirdiği topa gelişine vuran köksal golü atıyor. 0-1 . santra yapılıyor takımda müthiş bir panik hakim top tutamıyoruz, top yapamıyoruz devre olması için dua ediyoruz ve ilk yarı bu skorla bitiyor.
ikinci yarı için buraya yazabileceğim pek bir şey yok açıkcası hiçbir şey yapamıyoruz futbol adına. uzun zamandır bu kadar aciz kaldığımıızı görmemiştim herhangi bir takım karşısında özellikle 55. dakikadan 70. dakikaya kadar müthiş bir baskı'ya maruz kalıp ölümüne kapanıyoruz. golü buluyor konya fakat ofsayt gerekçesi ile verilmiyor. televizyondan izleyenler iki penaltısının verilmediğini söylüyor konyanın. futbol şansının yanımızda olduğu ender anlardan birini yaşıyoruz konyada. böylesine bir keşmekeşin içinden çıkarıp alıyoruz sezonun en anlamlı ve önemli 3 puanını.


galibiyet müthiş. yolda espriler yapıyoruz ee ne yapacağız şimdi??? galip gelinince deplasmanda ne yapılıyordu şeklinde. dönüş yolunun bir çile'ye dönmesini önlüyor galibiyet. geldiğimiz gibi şen dönüyoruz mevlana'nın şehrinden. saat sabah 06:30 sularında eve girerken yaptığımızın delilik olduğunu itiraf ediyoruz kendimize her zamanki gibi herşey bittikten sonra, fakat herkesin kafasında ordu programı yaptığınıda adım gibi biliyorum. dediğimiz gibi "bu sevda bitmez, bu hasret bitmez". yollar hiç bitmez...

14 Aralık 2009 Pazartesi

ankara, yine yaptın yapacağını...

geçen seneki playoff finalindeki yıkımdan sonra bir daha ömrü hayatım boyunca ankara'ya gitmem diye düşünüyordum. takım dört maçtan 12 puan çıkarınca hacettepe deplasmanına gitmek kaçınılmaz olmuştu. ankara'da geçireceğim vakitin 10 saat olmasınında rolü vardı tabiki. maalesef ankara yine büyük bir hayal kırıklığının baş aktörü oluyordu.
mersin maçında futbolcuların ısınmak yerine gazetecilerle kulis yaptığını gördüğümde anlamış ve yazmıştım despotlukla aşırı rahatlık arasında doğru bir yerde durmak gerektiğini teknik heyet açısından. kocaeli maçındaki laubaliyette destekliyordu benim düşüncelerimi. futbol basit bir oyun ve bu söylemimi yineliyorum
dört haftadır galip gelen bir takımı bozup kadroyu sarsıcı bir şekilde değiştirmek maalesef bir hezimetin başlangıcı oluyor. şimdi yanlışları tespit edelim. ön libero'da taha aykut orta alanda köksal solda kıvanç ortada ercağ sağda ileri uçta okan, galip gelinen 4 maçın kadrosu bu. şimdi hacettepe maçına bakınca ön libero'da taha kıvanç, orta alana gelirsek solda eser yayla ortada köksal sağda ercağ, ileri uçta okan. aykut'un sakatlanmasıyla birlikte taha'nın yanına kıvanç çekiliyor, köksal soldan ortaya geçiyor, solada dışardan eser yayla giriyor. sahaya bakıyorum kıvanç o kadar alışmış ki ortadan hücuma dönük oynamaya taha ön libero'da tek başına savaşmak zorunda kalıyor. 55 dakika boyunca eser yayla sahada yok ayağına gelen top sayısı bir elin parmağını geçmez. köksal ortada kayıp ne geri dönüyor ne hücuma katkı veriyor. burada aykut sakatlandıysa yapılacak en basit şey taha'nın yanına mutlu'yu koyarsınız başka'da hiç bir değişikliğe gerek kalmaz. yani bir oyuncunuz sakatlandığında kadroya aldığınız birinin, 2 kişinin başka yerlere kaydırılmasına sebeb olmaması lazımdı bana göre.
maça gelirsek istekli başlayan taraftık 10. dakikada golüde bulduk fakat burada futbolcuların bir anlık boşluğuyla santrayla golü gördük kalemizde. (kocaeli maçında gözlemlediğimiz laubaliyet maalesef artarak devam etmekte takımımızda. bunun takım içinde kutuplaşmalara kadar ilerleyeceğini düşünüyorum. hem idari kadro hemde teknik kadro müthiş bir yönetim zaafiyeti içinde bence ileride göreceğiz bunları.) 1-1 den sonra şuursuzca basmaya ve müthiş boş ve geniş alanlar bırakmaya başladık hacettepe'ye onlarda bu fırsatları çok iyi değerlendirerek 4-1 gibi net bir skora imza attılar. dünkü maçla ilgili aslında yazılıp çizimesi gereken çok daha fazla şeyler var ama şurası kesin futbolcuların üstündeki baskı kalktı fakat bunun sonuçları çok hazin olacak gibi..
önümüzde bolu maçı var. inşallah kendini sorumlu hisseden kim varsa idari veya teknik kadro farketmez benim görebildiğim bazı şeyleri görebiliyordur ki kayıpsız aşabiliriz bu maçı.

1 Aralık 2009 Salı

rize seferi

bayramları sevmiyorum daha doğrusu uzun tatilleri sevmiyorum dengesi bozuluyor insanın. hızlı geçmiş bir cumartesi gecesinin ardından öğlen 13:30 da olan maç saatine ucuucuna yetişiyoruz. takımın gösterdiği reaksiyon'u buca ve mersin galibiyetlerini rakiplerin biraz zayıf olmasının nedeni ile oluştuğu düşüncesi var kafalarda. rize maçı bu yüzden çok önemli dişli bir rakip zorlu bir deplasman en azından 1 puanla dönmek hedef. mersin maçının ikinci devresiyle aynı diziliş ve kadro biraz heyecanlandırıyor beni çünkü hücum'a hızlı çıkabilen 4 tane hücümcu var sahada. okan ,erçağ,kıvanç,köksal. burada belirtmeden geçemeyeceğim emrah sakatlıktan çıkıp soldan ileriye dönük oynamaya başladığı gün bu takım çok canlar yakacak. maç karşılıklı ataklarla başlıyor ilk 15 dakika dengeli gidiyor. 20. dakikadan itibaren oyunun kontrolü bizim elimize geçiyor ve o yıldızlar topluluğu rize yok oluyor karşımızda. ilk yarının sonlarına doğru ileriden gelen topu göğsüyle önüne indiren kıvanç harika bir gole imza atıyor ve ilk yarı skorunu tayin ediyor. ikinci yarı başlamadan 46. dakika ile 75. dakika arasında gol yemezsek maçı 2-0 kazanırız tahmininde bulunuyorum. nitekim müthiş bir baskı geliyor bu dakikalarda fakat biraz futbol şansı ve biraz da hakemin %100 bir penaltıyı es geçmesiyle direnci kırılıyor rize'nin. ara ara çıktığımız hızlı hücumlar çoğalıyor ve 90. dakika'da erçağın adrese teslim ortasını müthiş bir kafayla ağlara gönderiyor okan 2-0. ayrıca maçın'da skoru oluyor bu sonuç. şehir yine havaya giriyor şampiyonluk türküleri mırıldanılmaya başlıyor tekrardan. şu anda 3 maçlık seriyi 6 maça bağlamamak için hiçbir neden gözükmüyor. kocaeli , hacettepe (d), bolu bu 3 maçıda alacak gücümüz var. futbolcular'da renklerini belli ediyorlar ve son noktayı koyuyorlar son haftalardaki yaşanan gelişmelere.

yeni bir dönem

reha hocanın gönderilmesiyle başlayan yönetim, taraftar çatışması selçuk yaşar'ın (kendisi Karşıyaka'nın ımf idir kanımca) tavrını kendi atadığı yönetimden yana koyması ile başka bir bahar'a ertlenmiştir. yeni hocamız ümit turmuş'un camia da yarattığı hayal kırıklığı ve çalkantılar içinde en güzel cevabı futbolcular vermişlerdir bence sahada. 3 hafta atılan 7 gol ve kalemizde gördüğümüz gol sayısı 0.şimdi bu tablo ister istemez kafalarda reha hocanın sadece başkanla değil futbolcularla'da bir diyalog eksikliği yaşadığını düşündürüyor. ümit hoca takımı devraldığı maç olan mersin maçında 4-4-2 dizilişi ile başladı aynı devre içinde taha'nın 3 kere yerini değiştirdi koca bir devre üretebildiği pozisyon sayısı 0.devre arasında rakip yedek oyuncuları ısınırken bizim yedekler gazetecilerle kulis yapıyorlardı.despot olmakla çok rahat olmanın arasında bir yerde durabilmek çok önemli bence.ikinci yarı hoca takımın kendi sistemine dönmek zorunda kaldı 4-2-3-1. sonuç 3 gol.burada en önemli değişiklik nedir derseniz taha ile aykutun ön liberoda kıvanç'ın ise forvet arkasına monte edilmesiyle elde edilmiştir.sonuç kıvanç çok şık iki gole karşılık vermiştir. sağ açıkta hücüma dönük oynayan erçağ ilk devre okanın yanında forvet oynamış kişisel cabası dışında hiçbir varlık gösterememiştir. ikinci devre orta sahanın sağında ileriye dönük oynamıştır. sonuç 3 tane asist. mersin maçında hoca takımla tanışmıştır.mersin maçının bence en önemli kazanımı ise büyük Karşıyaka taraftarının ne kadar bilinçli bir kitle haline dönüştüğüdür. 90 dk herkes yaşanan bütün gerginliklere, tahriklere rağmen kendinden beklenen olay çıkarma tuzağına düşmemiş, boğazı patlarcasına takımını destekleyip maçın kazanılmasında büyük rol oynamıştır. artık reha kapsal dönemi sona ermiştir. şimdi takıma destek olma zamanıdır.önümüze bakmalıyız geriye değil..

7 Kasım 2009 Cumartesi

ve gemiler batar

bu sezon nedense içimden pek gelmiyordu maçları,deplasmanları yazmak bir şekilde tutmamıştı takımdaki aşı sanki.. geçen seneki heyecanı hissettirmiyordu takım bir şekilde. tabi 5 maçlık cezanında etkisi büyük. takım istikrarsız sonuçlar alıyor vesaire vesaire.öncelikle reha kapsal'la başlamak lazım sanırım.reha hoca gerçektende işine aşık,işiyle yatıp kalkan iyi bir hoca ve kart papazlardansa genç yıldız adaylarını keşfedip onlarla çalışmaktan yanadır.bize geçen sene playoff finali yaşatmış yoktan bir takım var etmiştir.fakat işte ne olduysa o playoff finalinden sonra oldu zaten.futbolda kalıcı başarı için gerekli en önemli etken hem kadro hemde teknik heyet açısindan istikrardır.siz her sene 20 yeni futbolcu alıp bir sezon içinde hocanızı da değiştirirseniz ne sportif bir başarı yaşayabilirsiniz ne de borç yükünden başınızı kaldırabilirsiniz.sayın yönetimde bulunan zatlar bunu konuşmayı bilen her futbol sevdalısı öğrendi siz ne zaman öğreneceksiniz merak ediyorum!!sen final oynayan takımı boz 3-4 kişi hariç, 22 yeni adam al sonra bunların kaynaşmasıydı anlaşmasaydı bekle dur. olmaz kardeşim hele ki 5 maç seyircisiz ceza almış bir takım yani en büyük itici gücüden 5 iç saha maçında mahrum.burada reha hoca kendi özgüvenin vermiş olduğu rahatlıkla (geçen sen başardım yine başarırım) başkanın dolmuşuna binip o takımın dağılmasına göz yummakla kendi sonunun başlatmıştır.başkanın reha hocayla hiçbir zaman yıldızının barışmamasının sebebi ise ikiside kendi söylemlerinin hariçinde hiçbir farklı açıyı kabul etmemeleridir.şimdi burada dr ferit acar'ın kulislerini başkanı doldurmalarını detaylı yazmayacağım çünkü olan oldu reha hoca gönderildi.burada yönetime bir eleştirim daha var benim reha hocayı beğenmeyebilirsin başarısız bulabilirsin vesaire vesaire fakat geçen sene ki emeklerini göz önünde bulundurarak Karşıyaka adına yakışır şekilde gönderirsin kimse sana sesini çıkaramaz o zaman.ben buradan reha hocaya teşekkür ediyorum bize geçen sen yaşattıkları için bu takıma verdiği emekler için gemiler battı hocam maalesef..

13 Nisan 2009 Pazartesi

bir istanbul hikayesi

  istanbul istanbul olalı böyle bir hafta sonu görmemiştir. cumartesi 13:20 sularında ayak bastık istanbul a. hayatımızın şu andaki en büyük hikayesi bank asya 1. lig olduğu için altay kasımpaşa maçıyla başladı istanbul seyahatimiz. ilk yarıda kasımpaşa yükleniyor sağlı sollu ataklar direkler derken ilk yarı bitiyor. altay kazanır diyoruz ikinci yarı kasımpaşa yine etkili fakat golü altay buluyor ve kazanan taraf oluyor. maçın bitişiyle atıyoruz kendimizi bebeğe muhteşem bir hava hayat ve trafik felç. "yaşanmaz kardeşim bu istanbul'da sadece 3 veya 4 günlük tatile geleceksin" klasikleşmiş izmirli mottosu dilimize pelesenk oluyor. sonrasında asmalıda rakı dostlar ve hamza üçlemesiyle epey içki tüketiyoruz keyifler zirvede sohbetin tadından yenmiyor. ara ara gülme krizlerine kapılıyoruz etrafımızda fazla insan kalmıyor allah allah diyoruz. kalkıyoruz bir iki kapı yapıyoruz asmalıda aradan birçok ve gereksiz shot kadar zaman sonra içses artık eve gitmek lazım uyarılarında bulunuyor deplasmanda olduğumuz için dinliyoruz içsesimizi ve eve doğru yol alıyoruz. evde hayata dair o kadar derinlere iniyoruz ki kimi sunumlar ve kimi şemalar (bkz: The hot/crazy scale) kadar zaman sonra uyuyoruz.ve maç gün yine bir deplasman, yine her zaman olduğu tribünde yerimizi almışız armamızın peşindeyiz. maça girmeden önce klasikleşmiş deplasman repliğini soruyor herkes birbirine:
"_otobüsler neredeymiş?
_karadan gelmişler karagümrüklülerin yanındalarmış   
_kaç otobüs çıkmışlar ? 
_7 ama birisi bozulmuş yolda"
bir günde yola çıkan kadar otobüs ulaşabilse gittiğimiz yere çok şaşıracağız zaten.
maç öncesi o kadar eminim ki galibiyetten çift forvet çıktığımız takdirde çok rahat bir galibiyet alacağımızı belirtiyorum nitekim çift forvet başlıyoruz. morallerimiz çok yüksek güngören çok etkisiz, biz iyi başlıyoruz ve golüde buluyoruz. ferhat eserin ağzına bir uzay ortası yapıyor eser 3 kişinin içinden dokunuyor kafayla öne geçiyoruz. devre arasında rize - adana maçının berabere bittiği haberiyle keyfimiz artıyor yenersek ilk altı için önemli bir avantaj yakalayacağız. ikinci yarıdada iyi olan taraf biziz cılız ataklar geliyor güngören'den ve epey uzaktan bir serbest vuruş kazanıyorlar. 4 kişilik baraj istiyor kerem ve önüne geçen futbolcuyu ittirerek uzaklaştırmasını istiyor kıvanç'tan. mesafe o kadar uzak ki tribünde makara yapıyoruz hamza'yla hayatında kaç golün var oradan şeklinde hamza vuruyor ve gol. susuyoruz. en azından şimdi bir tane  var 1-1. dakika 60 yine geriliyoruz. güngören tribünleri ayağa kalkıyor golle birlikte düşmemeye oynuyorlar her puan altın değerinde onlar için. ben hala çok eminim rahat olun atacağız bir tane diyorum. dakikalar 75 i gösterirken maçın en iyilerinden eser o kadar hızlı, kıvrak ve güzel dönüyor ki düşürmek zorunda kalıyorlar eser'i penaltı. cihan yılmaz vuruyor 2-1. bitti bu iş diyorum ben söyledim size rahat olun. reha hoca ışık hızıyla çıkarıyor yunus'u rıdvan oyunda yerine gülüşüyoruz. kimi arkadaşlarımız ve hatta yunus bile fark edemiyor çıkarıldığını o kadar hızlı reha hoca. güngören çırpınıyor bir puan için dakika 90 korner'den dönen top o kadar güzel önüne düşüyor ki turgut'un sakat top diyen arkadaşımın cümlesi bitmeden takıyor 90'a 2-2. kerem topu dahi göremiyor hava alanında'da itiraf ediyor zaten pozisyon dahi alamadığını topu göremediği için. ve maç bitiyor çok şanssızız bu aralar her biten 90 dakika maalesef ilk altı şansımızı zora sokuyor. maç üstüne söylenecek pek bir şey yok hamleler diziliş her şey doğru. ilk yarıda epey yanımızda olan futbol şansını arıyor gözlerimiz ama maalesef bu devre pek bize uğramıyor. eve dönüyoruz morallerimiz bozuk evdeki arkadaşlarımızın enerjisiyle çabuk geliyoruz kendimize pizza ve derbi ikilisini tercih ediyoruz. pizzaları iki kişi taşıyabiliyor yukarıya acıkmışız biraz. rezil bir derbi izliyoruz ne şiş yansın ne kebap zihniyetinde bir hakemin maçın sonunda çirkinliklere sebep olduğunu düşünüyoruz. uçakta çok keyifli bol kahkahalı bir sohbet eşliğinde iniyoruz izmir'e. emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim herkese iyi haftalar..